yüzüklerin efendisi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Yüzüklerin Efendisi İle İlgili Her Şey Oyun, Film, Diğer Forumlar...
 
AnasayfaAnasayfa  Tolkien'i Sevmenin Nedenleri Empty  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Tolkien'i Sevmenin Nedenleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
The Witch King
Administrator
Administrator
The Witch King


Erkek Mesaj Sayısı : 134
Kayıt tarihi : 11/08/10
İş/Hobiler : GTA Mod Yapımcısı
Lakap : Samo

Tolkien'i Sevmenin Nedenleri Empty
MesajKonu: Tolkien'i Sevmenin Nedenleri   Tolkien'i Sevmenin Nedenleri EmptyÇarş. Ağus. 11, 2010 3:38 pm

J.R.R. Tolkien’ı nasıl bilirsiniz? Katolik inancına bağlı olan yazar "Yüzüklerin Efendisi"ni, "Temelde dini ve Katolik bir yapıt" olarak tanımlamıştı. Ancak Tanrı’nın ve İsa’nın olmadığı bir alt evren yarattı ve kaybettiği sevdiklerini bu evrende yaşatmaya çalıştı.

Derleyen: Aslı Onat

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

1890’lı yıllarda doğan bir yazar, üç kitabıyla ünlü oldu. Birincisi kısa, seçkin bir klasik. İkincisi bir başyapıt; birinciden daha uzun ve karmaşık; aynı karakterlere, mitoloji ve dil oyunlarıyla yoğrulmuş bir yapıya sahip. Üçüncüsü ise kocaman, çılgın ve okunamaz nitelikte. "Bu yazar kim?" sorusuna Joyce bir yanıt olabilir tabii. Ancak doğru yanıt John Ronald Reuel Tolkien. Sözü geçen kitaplar ise "Hobbit" (1937), "Yüzüklerin Efendisi" (1955) ve "Silmarillion" (1977).

Yetişkinler için yazılan bir çocuk kitabı olarak "Yüzüklerin Efendisi"nin genç kalplerde hep özel bir yeri oldu. Çoğumuz Orta Dünya’ya genç yaşlarda girdik. Halka Dünya serisinin yazarı Terry Prachett, kitap için şöyle diyor: "17 yaşındayken ‘Yüzüklerin Efendisi’nin edebiyata en büyük katkı olduğunu düşünmüyorsanız beyninizle ilgili bir sorununuz vardır. 50 yaşına geldiğinizde de fikriniz değişmemişse, bir sorununuz olduğu kesindir".

Tolkien daima, ‘seri üretim yapan robot fabrikalara, trafik gürültüsüne ve modern Avrupa yaşamının sevimsizliğine’ öfkesini kustu. Onun tercihleri, küçüklüğünden beri aşina olduğu, İngiltere’nin yemyeşil, ağaçlık orta bölgeleri ve Kuzey efsanelerinden öğrendiği ‘minik yaratıklar’dı.

Yazar, antik metinlerde yer alan öğeleri başyapıtı "Yüzüklerin Efendisi"ne başarıyla uyarladı. J.R.R. Tolkien (1892 - 1973), yaşamı boyunca dilbilimiyle uğraştı. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]’de önce okutmanlık, sonra da İngiliz Dili profesörlüğü yaptıktan sonra 1925 - 1945 yılları arasında [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Üniversitesi’nde Anglosakson profesörü olarak çalıştı. 1945’ten 1959 yılındaki emekliliğine kadar Oxford Üniversitesi’nde İngiliz Dili profesörüydü. Tolkien için bir tutku olan dilbilim, ona göre geçmişin kırık parçalarından yola çıkarak kayıp dünyaları yeniden inşa etmekti. Eleştirmenler, yazarın bu tutkusunun temelinde anne ve babasının erken ölümlerinin yattığını düşünmekte haklı olabilir.

Dilbilime, Tolkien’ın zamanında bile tozlu ve güncel olmayan bir konu gözüyle bakılıyordu. Yazar ise, kendini monarşist ve Katolik olarak tanımlıyordu. Biçim ve içerik göz önünde bulundurulduğunda "Yüzüklerin Efendisi"nin romanların en anti - modernisti olduğu söylenebilir. Kitabın pek çok yönüyle büyük Modernistlerin romanlarıyla benzeştiğini düşünmek son derece eğlenceli.

Tolkien, "Yüzüklerin Efendisi" basıldığında 60 yaşını geride bırakmıştı. En önemsediği çalışmalarının bazılarının toplandığı "Silmarillion"ın basılışını göremedi. 20. yy.’ın ilk yarısında olup biten her şey vardı bu kitapta: 1920’lerin ve 1930’ların puslu atmosferi, kitlelerin korkusu, arkaizme geri dönüş, vb.

John Carey, 20. yüzyıl elitizmini incelediği kitabı "Entelektüeller ve Kitleler"de (1992) James Joyce’un "Ulysses"inin ikiyüzlülüğünden söz eder. Çünkü kitap sokaktaki insana sevgiden söz etmesine rağmen, o insanın okuyamayacağı şekilde yazılmıştı. Ancak "Yüzüklerin Efendisi"nde tam tersi söz konusudur. Kitapta modern dünyanın bir kenarda durup imrenerek bakacağı yeni bir modern dünya yaratılmıştı. "Yüzüklerin Efendisi", 1990’ların sonunda yapılan tüm kitap anketlerinde istisnasız birinci geldi.

Tolkien’in üç kitaptan oluşan başyapıtının ilk kitabını esas alan ve yönetmenliğini Peter Jackson’ın yaptığı sinema uyarlaması "Yüzük Kardeşliği", geçtiğimiz ay tüm dünyada gösterime girdi.

"Yüzük Kardeşliği"nin fragmanlarını indirip bir göz atın. Kitapta tasvir edilen muhteşem doğa manzaralarının dijital büyülerle gerçeküstü bir güzellikte yeniden tasarlandığını göreceksiniz. ‘Süper’ karlı dağlar, ‘mega’ korkunç ormanlar, en fırtınalı gökyüzünden daha fırtınalı gökyüzleri... Özetle Tolkien’ın dünyası "acı verecek kadar güzel" bir şekilde beyazperdeye yansıtılmış.

Ancak bu bir 20. yüzyıl Hollywood yapımı değil, Tolkien’in ta kendisi.

Yönetmen Peter Jackson, "Teknoloji Tolkien’ın müthiş hayalgücünü artık yakalayabiliyor. Şimdi tam zamanı dedik ve çekimlere başladık," diyor. Yazarın en ilginç yönlerinden biri de bu zaten, yazım şeklinin sanal gerçeklik üzerine çağdaş kavramlarla bu kadar iç içe geçmiş olması. Ayrıca kitapta fazla ön planda olmayan kadın karakterlerin (Arwen ve Galadriel) sinema uyarlamasında biraz daha ağırlıkta olduğu gözleniyor.

İsabetsiz eleştiriler
Richard Hughes, Naomi Mitchison, C.S. Lewis ve Auden gibi yazarlar Tolkien hayranları arasındaydı. Ancak kitabı hiç beğenmeyenler de yok değildi. Edwin Wilson, 1956’da şöyle yazıyordu: "Çok iri... Kontrolden çıkmış bir çocuk kitabı gibi... Neredeyse gülünç olacak kadar buluş fakiri." John Heath Subbs da ondan geri kalmayarak kitabı "Wagner ile Ayıcık Winnie’nin bir karışımı" olarak nitelemiş, Germaine Greer da "Kâbusum" demişti.

Kitaba daha birçok olumsuz eleştiri yöneltildi ancak hiçbiri "Yüzüklerin Efendisi"ndeki sorunun ne olduğunu tam olarak açıklayamadı. Kitabın Elflerden yazım şekline, kadınlardan, ırk ve ırkçılığa kadar tabii ki pek çok problemli yönü var. Ama madem bu kitap bu kadar kötü, insanlar onu neden bu kadar çok seviyor?

Tolkien eleştirisi konusunda en baba isim, bu konu üzerine iki kitap yazmış olan Tom Shippey. Tolkien gibi Shippey de İngiliz ve dilbilimci. Shippey, bir süre Tolkien’ın Leeds’deki kürsüsünde görev yaptı, halen St. Louis Üniversitesi’nde ders veriyor. Shippey’nin ilk kitabı "Orta Dünyaya Giden Yol" (1982), "Yüzüklerin Efendisi"ni dilbilim açısından ele alan, başarılı bir çalışma. "J.R.R. Tolkien, Yüzyılın Yazarı" ise daha az başarılı çünkü daha çok aydınlatıcı olmayı amaçlıyor. Ama iki kitap da Tolkien’ın kaliteli bir romancı olarak ciddiye alınması gerektiğini savunup dilbilime kanlı canlı bir konu muamelesi yapılmasını öngörüyorlar. Shippey, "Yüzyılın Yazarı"nda "Yüzüklerin Efendisi"ne modern bir kötülük çalışması olarak yaklaşıyor ve şöyle diyor: "Tolkien kötülükle ilgili sorular ortaya koymakla kalmıyor, yanıtlar ve çözümler de öneriyor. Bu da onun popüler olmamasının nedenlerinden biri".

Hobbit olmasaydı...
Nereden başlamalı? 1930 yılında, dört çocuk babası, 38 yaşında bir Anglo - Sakson profesörün sınav kâğıtlarını okumasından başlayalım. Profesör, birden kendini boş bir sayfaya şu cümleyi yazarken buldu: "Yeraltındaki bir kovukta bir Hobbit yaşardı." Bu, sonradan bir klasik haline gelecek "Hobbit"in ilk cümlesiydi. Tolkien, bu cümlenin nasıl olup da aklına geldiğini bilmediğini söyledi hep. Ancak "Hobbit" sözcüğü olmasaydı, "Yüzüklerin Efendisi" asla yazılmayacaktı. Bu kelime, arkasından gelecek tüm olay zincirine zemin hazırladı. Sözcük bir sentez, katalizör, anahtar deliği ve anahtar niteliğindeydi. Hobbitler, Tolkien’ın hayalgücüyle yarattığı antik ve kahraman dünyayla, kendisinin içinde yaşadığı küçük burjuva banliyösü arasında mükemmel bir köprü oluşturdu. Tolkien, Chaucer’dan sonra yazılmış eserlere rağbet eden bir yazar değildi. Ancak Kenneth Grahame’in 1908’de yazdığı "Söğütlerdeki Rüzgâr"ı beğenmişti, Hobbit de bu dünyaya son derece uygundu. Ayrıca yakın arkadaşı C.S. Lewis de Tolkien’ı bir kitap yazması konusunda cesaretlendirmişti.

Hobbit, küçük ve geleneksel bir topluluk içinde yaşayan, tohum keklerini ve pipo içmeyi pek seven tüylü ayaklı Bilbo Baggins idi. Bilbo’nun "Wilderland’den bir canavar yuvasındaki cüce hazinesini kurtarmak için doğuya yaptığı yolculuğu anlatan "Hobbit", 1937 yılında basıldı.

"Hobbit"in kazandığı büyük başarı üzerine, kitabın yayıncısı Stanley Unwin, Tolkien’dan kitabın devamını yazmasını istedi. Yazar, bunu ancak 20 yıl sonra yapabildi ve ortaya çıkan yapıt çok daha farklı bir türde oldu. "Yüzüklerin Efendisi" bin sayfayı aşkın, epik bir kılıç - felsefe romanıydı ve üç kitaptan oluşuyordu. Birinci ve ikinci kitaplar 1954 yılında, üçüncü kitap ise 1955’te basıldı. Öykü atlar, kılıç ve oklarla Ortaçağı hatırlatan bir zamanda, hayali bir dünyada geçiyordu. Manzara tasvirleri Kuzey Avrupa’yı hatırlatıyordu ve ormanlar, dağlar, yaylalar, mağaralar ve büyük şehirler mükemmel tasvirlerle anlatılıyordu. Bu dünyada insanlar, Cüceler, Elfler, Hobbitler, Orklar, Troller, Entler gibi değişik topluluklar yaşıyordu. Hobbitler, Cüceler, Gondorlular ve Rohanlılar temelde insandı. Elfler, büyücüler, kraliyet kanı taşıyanlar iyi, Yüzüktayfları ise kötü yönde doğaüstü güçlere sahiptiler. Orklar ve Troller ise insanlık düzeyinde olmasalar da çok sağlam bir yapıdaydılar.

Kitabın öyküsüne gelince... Öykü, "Hobbit"in yemyeşil, mütevazı dünyasında başlar. Hobbitlerin küçük köyünde yaşam sessiz ve sakindir. Bilbo Baggins’in korkunç akrabaları Sackville - Bagginsler dışında bir sorunu yoktur. Garip bir büyücü olan Gandalf ise Bilbo’nun davetlerinde havai fişekler patlatır durur. Ancak ikinci bölümden itibaren olaylar derinlik kazanıp tehlikeli şekilde gelişmeye başlar. Gandalf göründüğü kadarıyla büyük bir asker, belki de bir melek olan manevi bir liderdir. Kendi kutsal topraklarından Orta Dünya’yı mahvoluştan kurtarması için gönderilmiştir. (Büyücülerin düşmanla yüzleşmesi yasaktır, ancak halkların özgürlük savaşına yardımcı olabilirler.) Bilbo Baggins’in "Hobbit"te karşılaştığı sefil yaratık Gollum’dan yürüttüğü altın yüzük, kavgayı başlatacak olan Güç Yüzüğü’dür. Bilbo, yüzüğü yeğeni Frodo’ya verir ve Frodo yüzüğü yok edilmesi için doğuya, yapıldığı yer olan Mordar’a götüreceği tehlikeli bir yolculuğa çıkmak zorunda kalır.

"Hobbit"in başarısının ardından Tolkien, Lewis ile birlikte ‘yalnızca mitlere dayalı öyküleri popüler şekilde ele almaya’ karar verdi. İki yazarın bu kararı, edebiyatın sınırlarını aşarak 20. yüzyıl kültürünün gidişatını temelden değiştirdi: Kılıç ve felsefe öyküleri, Zindan ve Ejderha, ‘İnsanlarım adildi ve saçlarında yıldızlar vardı’ diye şarkı söyleyen Marc Bolan, Led Zeppelin’in "Battle of Nevermore"u ve "Stairway To Heaven"ı ile Plant’in Gandalf’ı, Page’in ise Saruman’ı oynaması ile türlü metal gruplarının kendilerini Tolkien’a yakın hissetmesi... Tolkien bunların tümünden nefret etti. 60’lı yıllarda Gandalf’ın hippi kültürünün simgelerinden biri haline gelmesini ise delilik olarak niteledi.

Orta Dünya dillerinin gizemi
"Yüzüklerin Efendisi" yalnızca bir roman değil, yarı gizli yapısı ve değişken katmanlarıyla bambaşka bir dünya. Tüm toplulukların kendi dili, hatta elflerin iki dili birden var. Bu dillerin karşılaşmasının sonuçları, diyaloglarda açıklanmıyor. Örneğin Hobbitler Westron da denen Ortak Lisan’da da "Hobbit" olarak geçiyor. Onlar için ayrıca "buçukluklar", "holbytla" ve "periannath" gibi kelimeler de kullanılıyor. Karakterler, farklı geleneklerde farklı şekillerde isimlendiriliyorlar. Arathorn oğlu Aragorn’a, aynı zamanda Yolgezer ve Elessar da deniyor. Halk şarkıları, deyişler ve antik belgelerden kalmış pasajlar cüce dili, Numenorean, Kara Lisan, Entçe ve iki Elf dili olan Quenya ve Sindarin’de karşımıza çıkıyor.

Her dil diğerinden farklı bir yapıda görünüyor. Cüce dili, sesli haflerle bitiyor, bolca ‘Kh’ sesi ile inceltme ve uzatma işaretleri içeriyor. İki elf dili; Quenya ve Sindarin, Fince ve Galce’yi andırıyor. Kara Lisan ise birazcık Türkçe’ye benziyor. Entçe ise "Finnegans Wake"deki Fırtına nakaratını hatırlatıyor. Kitapta bilmediğiniz yapay bir dille sık sık karşılaşmıyorsunuz tabii. Tolkien çoğunlukla sözünü ediyor bu dillerin. Kullanması gerektiğinde ise açıklamasını yapıyor. Bu yapay dilleri sevmiyorsanız Tolkien hayranı olamazsınız. Yeni bir dilin yapısını ve gücünü keşfetmenin harika bir yönü var. Ursula K. Le Guin’in "Yerdeniz Üçlemesi" (1968 - 1973) ve Philip Pullman’ın "His Dark Materials"ı (1995 - 2000) da hayali dünyaları için yaratıcı dil sistemleri geliştirmeyi başarmış yapıtlar.

Ancak Tolkien’ın yapıtlarında dil, yalnızca bir başlangıç. Tolkien, Mordor’un "kötüleri" ile Gondor ve Rohan’ın "iyileri" ve Karanlık Lord Sauron ile elfler, daha eski güçler ve daha kuvvetli güçler arasındaki çatışmalardan Tom Bombadil, Yaşlı Söğüt Adam, örümcek Shelob ve Balrog gibi gizemli karakterlerle desteklediği olayları geçmişten beslenen edebi altyapısıyla ince ince işliyor.

Tom Shippey’nin kitaplarının en iyi yönü, Tolkien’ın hayalgücünün akademik faaliyetleriyle nasıl bağlantılarını anlatması. Shippey’nin "Orta Dünya’ya Yolculuk"ta yazdığına göre Tolkien, edebiyatta en çok romantik bir çekiciliği bulunan, "kendini asla tamamıyla belli etmeyen, ama derinlerde bir yerde varlığını hissettiren titrek ışığa" düşkündü. Bu şekilde tanımladığı kalite anlayışına "Beowulf" uymuştu. Kurgusunu oluştururken, gün be gün üzerinde çalıştığı metinleri seviyordu; onları ince eleyip sık dokuyarak ayıkladığı parçaları zaman, derinlik, farklı versiyonlar ve gizem yaratmak amacıyla kullanıyordu.

"Kralın Dönüşü"nde 110 sayfalık ek açıklama ile şarkılar, kişiler, yaratıklar ve canavarlar için 23 sayfalık ayrı indeksler bulunuyor. "Yüzüklerin Efendisi" arkasında bu tür açıklamalar gördüğüm ilk kitaptı çok etkilenmiştim. Kronolojiyi ve soy ağaçlarını incelemek ise ayrı bir zevkti. "Çeviri Üzerine" başlıklı açıklamalarda Ortak Lisan’ın aslında İngilizce ile bir bağı bulunmadığını öğrendim. Shire’ın asıl adı Sûza idi. Merry’nin gerçek adı ise Kalimac’tı. Ve Hobbitler ne Hobbit ne de buçukluktu. "Westron’da bu topluluğa buçukluk anlamına gelen "banakil" denir. Ama bu tarihlerde Shire ve Bree halkı başka hiçbir yerde kullanılmayan "kuduk" kelimesini kullanıyordu".

Gerçek ve Orta Dünya
Tolkien’ın kurgusunda defalarca kullandığı bir numara var. Okur, kendini aniden kitaptaki dünya ile dış dünyayı birleşerek oluşturduğu büyülü bir bütün içinde buluyor. "Hobbit"te bir goblinin başının golf deliğine sokulması ile "Yüzüklerin Efendisi"nde Hobbitlerin "Hey Diddle Diddle"ın daha farklı bir versiyonunu söyler gibi görünmeleri, buna iki örnek.

"Yüzüklerin Efendisi", büyük entelektüel yapıtların içeriğine, giriftliğine ve tutkusuna sahip. Ayrıca esrarengiz bir varlığı var. Antientelektüel olmasa da bir tür ‘antikitap’. Aynı zamanda Tolkien’ın üzerinde yıllarca çalıştığı, hayatının en önemli yapıtı. Peki Tolkien bu kitabı para kazanmak için mi yazdı? Bundan para kazanabileceğini hiç düşünmemişti ki. Yaptı çünkü yapması gerektiğini hissetti. Neden mi?



Luthien ve Beren
Tolkien için ek bilgiler ikinci değil birinci derecede önem taşırdı. Önce dilleri sonra da efsaneleri tasarladı ve kâğıt üzerinde canlanmalarını sağladı. Yazarın hayali evreni Orta Dünya’nın temelleri, "Hobbit"ten çok önce, 1920’lerde atılmıştı. Elfler Hobbitlerden önce, Elf dilleri Quenya ve Sindarin ise Elfler’den önce yaratıldı. Tolkien kendi dilini çocuk yaşta keşfetti ve Eski Gotik’e aşık oldu. Fince’yi keşfini "daha önce hiç tadılmamış, mükemmel şaraplarla dolu bir mahzende bulunmaya" benzetti. (Elf ekmeği ile ırmak suyunun özelliklerinde Fince’nin etkisi bulunur.) Tolkien, Fince üzerinde 1912 yılında çalışmaya başladı. Arkasından Quenya’yı ve Sindarin’i oluşturmaya başladı.

Dul annesi Mabel, 1904 yılında şeker hastalığından öldü. Tolkien ve küçük kardeşi, bir rahibin bakımına bırakıldı. Tolkien, 1913 yılında şöyle yazmıştı: "Annem bir azizeydi. Tanrı herkese çocuklarına gelecek sağlamak için kendini çalışarak öldüren bir anne bahşetmez". Diller, din ve arkadaşlarla dolu bir yaşamda kadınlar biraz daha geri planda kalır. Nitekim kitaplarında da böyleydi. Tolkien, Edith Bratt ile 1909 yılında tanıştı ancak hamisi olan rahip onu bu ilişkiyi bitirmeye zorladı. Buna karşın 1916 yılında evlendiler ve dört çocukları oldu. Tolkien üzerine yazılan bir biyografiye göre başlangıçta çok parlak olan bu ilişki, giderek rutin ve sıkıcı hale geldi. Ancak Edith 1971 yılında öldüğünde, Tolkien onun mezartaşına Elf öykülerinin ilk ve en büyük kadın kahramanı Luthien’in adını yazdırdı. Edith’ten birkaç yıl sonra bu dünyadan göçtüğünde, kendi mezartaşına da Luthien’in aşığı Beren’in adı yazıldı.

1966 yılında "Yüzüklerin Efendisi"nin ikinci baskısı için yazdığı önsözde "1918 yılı itibariyle tüm yakın arkadaşlarım ölmüştü," diyordu Tolkien. Arkadaşları Rob Gilson ile G.B. Smith’i Batı Cephesi’nde kaybetti. Kendisi ise cepheye 1916’da ulaştı ve hastalanması sonucu Kasım’da evine gönderildi. Nekahat devresinde bir defter alarak üzerine "Kayıp Öyküler Kitabı" etiketini yapıştırdı. İlk öyküsü "Gondolin’in Düşüşü"nü 1917 yılında tamamladı. Öykünün bir versiyonu, -ölümünden dört yıl sonra- 1977 yılında "Silmarillion"un bir bölümü olarak yeniden basıldı. 1917 yılı boyunca cepheye geri dönmek istedi ama hastalığı tekrarlayıp duruyordu. 1918 yılında aktif göreve dönmeye hazırlanırken taburundakilerin öldürüldüğünü ya da Chemin des Dames’da esir alındığını öğrendi. Hastaneye döndü ve 1918’de terhis edildi. Ordunun ardından kısa bir süre Oxford İngilizce Sözlük üzerinde, 1920 - 1925 yılları arasında da Leeds’de akademisyen olarak çalıştı. Daha sonra Oxford’a döndü. "Gawain" ve "Beowulf" incelemeleri dışında pek az çalışması basıldı. Hatta meslektaşları arasında Tolkien’ın üretiminin yetersiz olduğuna dair dedikodular başgösterdi.

Sevdikleri, sevmedikleri
Fotoğraflarında piposu ve tüvit ceketiyle oturan Tolkien’a bir bakın. Aslında ne kadar büyük acılarla boğuşmak zorunda kaldı. Babasını, annesini özetle çocukluğunu kaybetti. Savaş ondan arkadaşlarını, idealizmini ve kendine inancının büyük bölümünü alıp götürdü. Ama o, yoluna devam etti. Mektupları Tolkien’ın kibar, vefalı ve iyi huylu (gerçi hastalıkları yüzünden sürekli şikayet eden biri kompozisyonu çiziyor) biri olduğunu gösteriyor. Oğullarına yazdığı mektuplar da son derece şefkatli.

Tolkien’ın mektuplarından başka neler öğrenebiliriz? Ağaçları ve İngiltere’nin kırsal alanlarını çok sevdiğini, arabalardan ve mekanikten nefret ettiğini, Fransa ve Fransızca’dan da nefret ettiğini ama "elfvari şekilde güzel" dediği Venedik’i sevdiğini...

Almanya’da yaşayan Musevilere yönelik ayrımcılıktan hiç hoşlanmadığını da mektuplarından öğrenmek mümkün. Andrew O’Heir’in Salon.com’da yayınlanan denemesine göre Tolkien, asla ırkçı ya da antisemitist olmadı, yalnızca bir İngiliz beyefendisiydi. Rhûn ve Haradlıların Mordor’un tarafını tutması koyu tenli ve altın küpeli olmalarından mı kaynaklanıyordu? O’Heir ayrıca Orkların, Kuzey Avrupalı’nın ırk paranoyasının bir yansıması olduğunu söylüyor.

Korkular, kızgınlıklar ve paranoya Tolkien’ın kişiliğini ateşleyici unsurlar değildi. O yalnızca suçu "öteki"ne yüklemeyi seçmeyen bir adamdı.

Ancak bunu söylemek, Tolkien’ın kendi içinde paranoyak olmadığı anlamına gelmiyor. Yazarın özellikle 50’li yıllarda yazdığı mektuplar, sürekli olarak çalışma sistemini gözden geçirdiğini ve ekleme - tasfiye sistemiyle çalıştığını gösteriyor. Bir okurun Hobbitlerle ilgili kısacık bir sorusuna binlerce kelimelik bir yanıt vermiş. Boğalarına Elrond ve Glorfindel adlarını koymak isteyen bir kadının kendisinden izin istemesi üzerine ise "Kişisel olarak hayvanlara insan adı konmasına karşıyım," diye başlayan ve Aramund (kral boğa) ve Tarmund (boğaların şefi) gibi isim teklifleriyle devam eden bir mektup yazmış.

Tolkien aynı zamanda kitaplarının Katolik inancına ters düşmüş görüntüsü vermemesi için çabalıyordu. Bir Cizvit papaz olan Robert Murray ile Oxford’da dini kitaplar satan bir dükkanı olan Peter Hastings’e sürekli yazıyor, yarattığı sahte evrenin din açısından herhangi bir uygunsuzluğu bulunmadığını, Ortodoks teolojiyle uyum içinde olduğunu anlatıyordu.

Shippey’nin Tolkien’ı 20. yüzyılın yazarı olarak görmesindeki ana nedenlerden biri, çağdaşı romancılar gibi savaş sırasında travma geçirerek bu değişimi üslubuna yansıtmasıydı. Ancak bu konuda emin olmak pek mümkün değil.

Alt yaratım teorisi
"Hobbit"in yayımlanmasını takip eden 1938 yılında Tolkien, "Masallar Üzerine" adlı bir konferans verdi. Bu konferansta sunduğu metin, daha sonra genişletilip "Niggle’ın Yaprakları" ile basıldı. "Masallar Üzerine", Orta Dünya için yazılmış bir manifesto niteliğinde. Yazar, "Masallar Üzerine"nin bir yerinde, "Motorlu otomobillerin örneğin centaur’lardan ya da ejderhalardan daha ‘canlı’ olduğunu söylemek merak uyandırıcı, atlardan daha gerçek olduklarını söylemek ise absürd (...)" diyor. Tolkien, kurgu fikrini de bu denemede formüle ediyor: "Bir altyaratıcı tarafından yaşama geçirilen ikincil bir dünya". Tolkien’a göre, "Yeşil bir güneş" gibi bir düşünceye sahip olanlar bunu ifade etmek için dile başvurabilir. Ama bu tür bir yaratımı inanılır kılabildiğiniz bir dünya yaratmak, çok daha büyük çaba gerektirir. "Çimenden yeşili, cennetten maviyi, kandan kırmızıyı alabilmemiz, bir büyücünün gücüne sahip olduğumuzu gösterir. (...)". Tolkien’ın "alt yaratım" teorisi, kendini dinine adamış bir Katolik olan yazarın zamanını Tanrı’sız, İsa’sız ve kilisesiz ve bir fantezi dünyasında geçirmesini açıklar nitelikteydi. Tolkien, 1953’te Murray’e yazdığı mektupta "‘Yüzüklerin Efendisi’, temelde dini ve Katolik bir yapıttır" diyordu. Bu yüzden dini çağrıştıran hiçbirşeyi koymadım ya da çıkarmadım. Din unsuru zaten öyküye ve sembolizme sinmiş durumdaydı". Aynı mektupta "annem" ve "yoksulluğun zorluğu" gibi sözler de geçiyor. Tolkien’ın dini, annesinin anısını onurlandırmanın bir yolu muydu? Bu yüzden mi yorulmaksızın din ile fanteziyi eşleştirmek için çalıştı? Anlaşıldığı kadarıyla yazar Katolik inanç ile Pagan dünyasına duyduğu sevgi arasında bir çelişki görmedi. Benzer bir esinlenme durumuna Joseph Campbell’in karşılaştırmalı mitoloji üzerine kitaplarından etkilenen George Lucas’ın "Yıldız Savaşları"nı yaratması da örnek gösterilebilir.

Gollum Tolkien mı?
"Yüzüklerin Efendisi"nde Smeagol adlı Hobbit balık tutarken güzel, altın bir yüzük bulan arkadaşını, ona sahip olabilmek için öldürür. Smeagol, zaman içinde yüzüğün etkisiyle değişim geçirerek Gollum’a dönüşür. Gollum, yüzyıllarca karanlıkta yaşar ve dağların derinliklerinde hazine arar. Bu küçük meraklı yaratık size kimi hatırlatıyor? O’Hehir, Gollum’un hazine arayışının Tolkien’ın kendi kayıp çocukluğunu, anne - baba arayışını sembolize ettiğini söylüyor. Yazar, kendi dünyasında sonuç vermeyen arayışını yeni bir evren yaratarak mı sonlandırmak istedi? Ancak şunu da göz ardı etmemek gerek: Tolkien, kitabı konusunda tüm alegori iddialarına soğuk baktı ve hepsini reddetti. (Bu kadar kişisel bir konuda daha da sert bir tepki verirdi herhalde.) Bu iddiaların başında gelenler, "Yüzüklerin Efendisi"nin Doğu’dan yaklaşan tehlike ekseninde İkinci Dünya Savaşı’na ve Nazizm - Komünizm politikalarına gönderme yaptığıydı. Saruman’un süper Orklardan oluşan yeni bir ırk olan Uruk - hai’yi yaratması ile Nazilerin genetik deneyleri arasında bile benzerlikler kuruldu. Gerçi Tolkien, Birinci Dünya Savaşı’nda altı ay boyunca cephede savaştı. Kitabın oluşum aşamasında da İkinci Dünya Savaşı’nın sürdüğünü düşünecek olursak, "Yüzüklerin Efendisi"nde neden bu kadar savaş olduğu anlaşılabilir.

Zaten kitabın bu kadar "cehennemvari" oluşu, büyük bir eser oluşunun nedenlerinden biri. Çünkü kitabın yazarı, cehennemi bizzat ziyaret etmişti. Kuzey Fransa’nın güzelim manzarası, 1916 yılında Tolkien’ın Mordor’una dönüşmüştü.

"Yüzüklerin Efendisi", popüler bir kitap olmaktan çok öte bir başarı yakaladı, kitap, çocuk edebiyatındaki büyülü ve metafiziksel kavramları bugün de etkileyecek şekilde yeniledi. Tolkien’ın başarısını küçük görmekten çok süregelen zaferini kutlamalıyız.

Tolkien’ın Oxford’da hiç akademisyenlik yapmadığını, normal bir baba gibi garajında ya da odasının bir köşesinde çalıştığını, pencereden o sevgili ağaçlarından birine bakarak piposunu tüttürdüğünü düşünün. Herhalde çevresinde Elfler, Orklar ve Hobbitler belirir ve en büyük savaşlarına hazırlanırdı...

The London Review of Books ve The Observer Review’dan derlendi.

Alıntıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://lordoftherings.forumdizini.com
 
Tolkien'i Sevmenin Nedenleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
yüzüklerin efendisi :: Yüzüklerin Efendisi :: J.R.R Tolkien-
Buraya geçin: